YAPBOZ

Çoğumuzun seyrettiği bir sinema filminde kahramanımız, kendini arıyor…Ben kimim, o mu, bu mu, yoksa şu muyum?  Hepsi miyim yoksa hiçbiri miyim?

Sorumluluk konusunu işlediğimiz bir derste sorduk, kolyeyi oluşturan el ele vermiş zincir halkalarından biri mi olmak isteriz yoksa kayıp olduğu sorumluluğunu yerine getirmediği için kolyenin tamamlanamadığı eksik parça mı? Bir yapboz parçasındaki yerini bulmuş, yerleşmiş bir yapboz parçası mı, yoksa yapbozun eksik kalan kayıp parçası mı…Sorumluluğunu yerine getiren, tamamlatan bir parça mı, yoksa kaçak kayıp parça mı?

Sanıyordum ki, güvenlik görevlisinden ustasına, fırıncıdan aşçıya herkesin vazifesini yaparak oluşturduğu bütünü anlattığımız dersin sonunda eksik parça değil, bütüne katkı tamamlayıcı parça olmak ister herkes…Olmadı ama, biri çıktı ve o kayıp tek bir parça olmak isterim dedi…Neden diye sorulunca, çünkü o olmayınca tamamlanmıyor, olmayınca eksik kalıyor baksanıza ne kadar eşsiz ne kadar özel…Ben o özel olmak isterdim dedi…

Hayatta önümüze çıkan müsbet veya menfi pek çok kapı oldu ve hangi kapıyı açacağımıza, hangi kapıdan geçeceğimize dair kararlar verdik. Kimimiz eksik parça olmak istedik, kimimiz tamamlayan… Kimimizde kendini oluşturan bazı parçalarını eksik bıraktı, kimimiz tam ve bütün oldu kendiyle…

Eksik parçalarımız eşsiz olmak uğruna terk etmeseydi bizi, biz aslında kim olurduk…

Hadi yine soralım…

Eksik hissettiğimiz parçalar bizi neden terk etti, ne uğruna terk etti? Ya da eksik parçalarımız bizim tarafımızdan terk mi edildiler?

Ben bir evlat mıyım, anne mi, ben bir öğrenci miyim öğretmen mi? Ben evin mutfağının aşçısı mıyım, yoksa odalarımın iç mimarı mı, yoksa ben bir abla mıyım, kardeş mi?

Ben bir kul muyum, cennet bahçesi sakini mi?

Ben hangisiyim?

Hangisini seçip hangisini bırakmalıyım?

Ben kimim gerçekten…Yolcunun yoldaşı mı, yoldaşın yolcusu mu?

Başardıklarımızı göremiyor, söyleniyor duymuyorsak ve ortaya çıkanı tesadüf diye kodluyorsak zihnimizde, hangi bütünün parçası olmayı reddetmiş oluyoruz?

Parçalarımı kabul ettiğimde oluşacak benin sorumluluklarından mı kaçıyorum yoksa korkularım mı var, her parça mı kabul edip yerine koyduğumdaki benden çıkacak resimden mi korkuyorum…

Ben o muyum, bu muyum, şu muyum, hepsi miyim, hiçbiri mi? Ben kimim?

Kimimiz, sadece hayatın içindeki akışa uymadığımızda, sorun çıkardığımızda ilgilenildiği için, arandığımız sorulduğumuz için, o eşsiz kayıp parça olmayı öğrendik.

Değerin kayıp parçada olduğu öğretildiği gibi kimimize, parçalarımızı kabul etmediğimizde oluşan boşluklarla dolu resmimizin mükemmeliyeti de öğretildi, öyleymiş sandık…Ya da öyle öğrenmeyi tercih ettik. Bu kapıyı bu boşluklarımızla dolu resmin kapısını biz seçtik…

İnanamadık belki…

Belki hayat imtihanlarla doluydu, yaşamadan geçemediğimiz imtihanlar vardı. Sabır göstermemiz gerekiyordu ki imtihanının manasını idrak edelim… Sabır içinde bize de kendimizi unutmak düştü…

Şimdi hangi parça bana ait. Hangisi değil, hangi resim bana ait, hangisi değil…

Ya hepsiysem ya hiç biriysem…Ya hiç bilmediğim daha başka parçalarım varsa…Daha kaç kayıp parçam var? Kaç parçamı kabul edeceğim, kaç parçamla oluşan yeni resmime kabulle bakacağım?

Hangi resmimin kapısından içeri girmeyi tercih edeceğim?

Hz. Hatice Validemiz hem bir anne hem bir eş hem bir ticari filonun yöneticisi hem muhtaçların sığınağı hem bir sırdaş, candan arkadaştı, hem kâinatın Efendisinin sevgilisi, Ümmetin Annesiydi…Daha da fazlasıyla kendine ait tüm parçaları bulmuştu…

Ona dair oluşan resimde tek kayıp parçası yoktu…

Peki biz hangi parçalarımızı bulabildik, hangilerini buluşturabildik, hangileri için daha yolumuz var?

Hangi resmimizi kabul ediyoruz, hangisi olmaktan korkuyoruz?

Rabbimizin bizden istediği hangi resmimiz?

O’nun bizden istediğine dair parçalarımız hangisi?

Cennet sakini, dünyada misafir bir kul olduğumu unutmasaydım kim olurdum?

HİRA**

Scroll to Top