ÖZEL VE GÜZEL

Kışın ortasında güneşin açtığı bir gün…

-Güneşin onun için açtığına inansaydı ve ertelemeseydi yolcu arzusunu, o gün onunla birlikte yola çıkan yoldaş da günün sonunda ‘’Bugün benim için açmış sanki güneş’’ der miydi?

-Bilmem, derdi galiba…

-Yoldaş yolcuya eşlik etmeyi ertelese ve yolcu tek başına çıkmak zorunda kalsa yola, günün sonunda yolcu ‘’bugün benim için açmış dediği güneşin ışıklarıyla ne kadar aydınlanırdı’’

-Aydınlanırdı fakat eksik kalırdı galiba çok şey…

-Bazı sorularımızın cevabı ya erteleyip vazgeçtiğimiz o hiç gerçekleştiremediklerimizde saklı ya da güneşle birlikte yola çıkan yolcu ve yoldaş da. Hangisini tercih ederdin, hangi cevabı arardın…

-Sanırım, güneşle birlikte yola çıkan yolcu ve yoldaşı tercih ederdim…

-O halde güneşle birlikte yola çıkabileceğimiz bir günü dileyelim mi Rabbimizden…

-Hangimiz yolcu hangimiz yoldaş olacağız?

-Fark eder mi? Yolcu aynı zamanda yoldaş, yoldaş aynı zamanda bir yolcu değil mi?

-O halde hem yolcu hem yoldaş olmaya hazırım…

                                                                    &&&

Yürek cennetine çıkan yollarda bazen yolcu olduk, bazen yoldaş. Kim daha çok yol yürüdü hesaplamadık, çünkü kol kolaydık, aynı yolu yürüyorduk. Ne fark ederdi? Kim köşe başlarına, kim uçurumların kenarlarına gidip gidip kaçtı hesap sormadık, çünkü hem bir tarafımız köşe başı kaçağı, hem bir tarafımız uçurum kenarı aşinasıydı. Ne fark ederdi bu sefer kim yoruldu, kim vazgeçmeye kalktı kendinden. Zaman zaman kaçışlar yaşasak da yoldan ve yolculuktan vazgeçmedik.

Aynı hakikatin müptelası olmuş, içinde aydınlığa kavuşma aşkı ve şevkiyle yol alıyorduk ve azığımız çözülmeyen matematik sırrıydı. Yürek cennetlerimizin şırıltısını duyabildiysek zaman zaman bu sırla duymuştuk, bu azık bereketlendirmişti yolu da yolculuğu da. Ve ellerimizi birleştiren bu sırla yolculuklarımız devam ediyordu. Ara ara dursak, ara ara kaçsak da bizi bekleyen yeni hakikatler için atıyorduk adımlarımızı…

Şair Murat Başaran ne güzel ifade etmişti;

‘’Birlikte yürüdüğümüz yolun uzunluğunu değil, yaşadığımız yolu hesapla!

Ben sana yağmur yağarken, gökyüzüne bakıp sevinmeyi öğrettim!

Sevinmeyi hesapla!’’

Hesaplarımız farklı olmalıydı bu güzel yolculukta, bizde her daim öyle yaptık…

                                                                          &&&

Bir gün güneşle birlikte yola çıkan yolcu ve yoldaşın aydınlığının cevabını bulmak için yola çıktık. Sormuştun;

-Nereye gidiyoruz…

-Sürpriz demiştim, nereye gittiğimi biliyor olduğumu düşünerek, kendi sürprizimden habersiz, ikimizi de bekleyen bir sürpriz yolculuğa doğru…

Hakikatler bazen yanı başımızda, yıllarca çok yakınımızda bizi bekleyip duruyormuş…Yanı başımızda sürekli aşina olduğumuz bir yerde de dursa arayan veya soranlara mı ya da sancısını çekenlere mi aşikâr olurmuş, bilmiyorum. Çünkü bazen hakikati bilsek bulsak da onunla rızıklanmak ayrı bir hakikatmiş. Asıl hakikat hakikatin de hakikatine ermekmiş. Tıpkı yürek cenneti yolculuğunda aradığımızın yol da ya da yolculukta değil kendi içimizde olduğunu keşfetmek gibi. Keşfetmenin ötesi hakikatin hakikatiymiş. Çünkü yeterli değilmiş. İçimdeki biricik benle dışarılarda, uzaklarda biricikliğimi arayarak, bulmak fakat sonunda kucaklayamamak da varmış. Karşı karşıya gelip el uzatamamak, kol kola girememek kendi biricikliğinle.

Elinde tutarken tuttuğunun paha biçilmezliğinden habersiz, her yerde ter döküp paha biçilmez bir madene sahip olmaya çalışmak fakat elindekinin hakikatini öğrendiğinde de elindekini bırakıp hala dışarıdakine sahip olmaya çalışmayı sürdürmek gibi. Arayıp bulmanın ötesi varmış…

Sen avucunda tutuyorsun, sen hazineye sahipsin avucunun tam ortasında…

Fakat buldum bildim değil, inanmak, sahip çıkmak, avucun ortasına yaptığı baskıyı kalbinde hissetmek gerekiyormuş.

İşte biz o gün bizi bekleyen sürprizde hakikatin hakikatiyle karşılaştık.

                                                                                &&&

-Seni bugün sürpriz bir yere götüreceğim, burada bir hakikat var, duydum, adresi bildim. Zaten ben hep oradan geçerim, zaten binlerce insan oradan geçer. Fakat bu hakikati yeni duydum. Sana da sürpriz olsun istiyorum

-Neden saklıyorsunuz, söylemiyorsunuz…

-Çünkü özel bir yer, öyle duydum. Çok daha fazla heyecanlanmanı istiyorum, bulduğumuzda, gördüğünde daha çok sevinmeni. Çünkü sevincini ve mutluluğunu çoğaltmak istiyorum…

İşte bak şurada olmalıydı…Ama yok, yoksa kaçırdık mı yol girişini?

Şimdi tekrar döneceğim tekrar aynı yola geleceğim ve o özel olana giden yol kıvrımını bulacağım…

Şimdi yine olmadı ama burada yol üzerinde hep görünüyordu neden yolu bulamıyorum. Bir daha deneyelim…

İşte bak şimdi bulduk, yol kıvrımı buradaymış, bu yola sapmalıyız…

Fakat yine mi yok, giden yol burası olmalıydı, başka yol yok, yine dönelim yine gelelim. Belki fark etmediğimiz bir yol daha mı var?

                                                                             &&&

Ve o gün saymadık geri dönüşleri, kaçıncı dönüşte bulduk özeli. Özel ve güzel olan o kadar kolay bir yerdeymiş ki. Nasıl bu kadar yol kaçırdık, başka yol yok sandık, göremedik yol başlarını…

O gün o yoldan geçen binlercesinden biriydik. Bazıları belki ilk denemede buldu, bazıları bizim gibi geri dönüp dönüp tekrar deneyerek, bazılarının da hiç haberi olmadı yanı başından geçtiği hazinenin…

O gün erteleseydik, bulamıyoruz denemeyelim başka sefer yine geliriz deseydik, o gün doğan güneş bizim için sadece dünyayı aydınlatacaktı, güneşli sıradan bir gün olacaktı, ama tekrar denedik, tekrar denedik, vazgeçmedik, o günkü güneş dünya ile birlikte kalbimizi aydınlattı, yolumuzu aydınlattı, ruhumuzu aydınlattı. Hangi hazinelerle döndük yolculuktan sadece bazısını bilebildik, bilebildiklerimiz sadece bizi değil güneşin bizim için doğarken milyarlarca insanı da aydınlatması gibi, nice gönlün ufuklarını da aydınlattı…

Aramak, bulmak için çabalamak, çabalarken vazgeçmemek ve karşılaşınca, bulunca kucaklamak, sarılmak, sahip çıkmak. Rabbin lütfu ihsanı adına sahip çıkmak…

Bize kendini bulduran o Özel ve Güzel veya bize onu buldurtan Rabbimiz hangi kucaklaşmalar için buldurdu, hangi hakikatlere erdirmek için buldurdu şimdilik çok azını biliyoruz fakat Rabbimizden arzumuz bu hakikatin hakikatine erdirsin. Rabbin muradını gerçekleştirebilmeyi lütfetsin…

O günkü Özel ve Güzel öğretti ki, emanetlerini fark etmen yeterli değil, sahip çık. Kendinin içindeki cevheri fark etmen yeterli değil sahip çık. Kendine inanmak, kabul etmek sırrını bulmak yeterli değil kendinle kucaklaş, tüm boşluklarına, tüm uçurum başlarına, yalnızlığa, köşe başlarına kaçışlarına rağmen, sürekli geri dönüşlerine, yorgunluklarına rağmen, o kaçan, korkan, ürken içindeki çocuğu tut ve yakala sarıl…

O içindeki biricik mücevheri avucunda hisset.

Dışında kucakladıkların içindeki kucaklayışlara işaret. İçinde kucakladıkların dışındakilere…

Bugün hangi hakikatlerini kucakladın, nasiplendin, rızıklandın. Yoksa elindekini bırakıp hala dışarıda bir yerlerde bulmaya mı çalışıyorsun…

O gün güneşle birlikte yola çıkan yolcu ve yoldaşın aydınlığının cevabı için yola çıkmıştık, hangi sorunun hangi cevabını aradığımızı bilmeden. Bizim hikayelerimiz böyle başlamıştı, birlikte yürüdüğümüz uzun yollar olmadan yoldaş olup sonra yollar kat etmemiz gibi. Önce cevapları bulmuşuz, sonra sorusunu…

Öğrendik ki, yoldaş eğer o gün erteleseydi yoldaşlığını, yolcu erteleseydi yolculuğunu, güneş ikisi içinde sadece dünyaya doğmuş olacaktı. Benim için doğdu demeyecekti çünkü yolcu da yoldaş da.

Bugün benim için doğan güneşle birlikte ellerimizi birleştirdiğimizde ise nice gönlün ufuklarına güneşin ışığı dağılıyordu…

Karşımızda bizi bekleyen böyle güzellikler varken insan neden öteleyip, ertelerdi peki…

Sonra daha sonraya derken hangi güvene sahiptik…

Sonranın garanti mührü nerede okunuyordu…

Ertelemek ve geç kalmak. Ya ertelediğimde geç kalıyorsam…

Yürek cenneti bize geç kalmışlığın olmadığını, her şeyin tam da şimdi olduğunu öğretmişti. Fakat tam da şimdilere sahip çıkacak bir kabulleniş de gerekliydi. Ya o kabulleniş o hareket bir türlü gelmiyor ve tam da şimdilerimi de kaçırıyorsam. Hayatımızda kaç tane tam da şimdiyi, hiç kavuşamadan uğurladığımızı nereden bileceğiz…

Herkesin hayatında sahip çıkılamayan ertelemeler ve sonrasında gelen geç kalmışlık hissi vardı. Neden dönüştüremiyorduk tam da şimdilere…

Sürekli erteleyerek bir şeylere geç kalma hissi yaşıyor, fakat hala ertelemeye devam ediyorduk.

İnsan unutkandı, nisyan vardı ya kökünde, hangi hakikatleri unutmuştuk?

Rabbinin emanetlerini, ona verdiği istidatları, kervanına yüklediği eşsiz mücevherleri, oku emrini, kâinatı O’nun adıyla okumayı, içindeki kâinatı dışındaki kainatla birlikte okumayı, sorumluluklarını, güzelin güzeli olmayı unutmuştuk…

Biz aslında ertelerken kavuşmaları mı istemiyorduk, kucaklaşmaları mı istemiyorduk? İçimizde unutup, okumaktan vazgeçtiğimiz, aradığımız kendiliğimize tam da şimdi diyerek sarılmayı mı istemiyorduk.

Kendimizi kabul etmek istemediğimiz için mi erteliyorduk?

Hani bizi davet edenlere ‘’ isterim ama sonra…, istedim ama…’’ dediğimiz gibi, gerçekten istedik mi gelen olmadık yoksa gerçekten istemedik mi kalan olduk…

Yapmamız gereken onlarca işin arasında çok sevdiğimiz çağırdığında ‘’çok işlerim var’’ mı diyoruz yoksa çok sevdiğimiz için ‘’olur tabi ki ‘’mi diyoruz.

Cevaplarımız kişilere ve durumlara göre değişti değil mi?

Gerçekten arzuluyor ve istiyorsam çoğu kez zamanımın olduğu buluşmaların, ertelediklerimin arkasında ise çoğu kez tam olarak gerçekten istemediklerimin olduğunun farkında mıyım?

Kendimle kucaklaşmayı, biricikliğimin hazinesini avucumun içinde tüm dolgunluğuyla hissetmeyi gerçekten istiyor muyum, yoksa aradım buldum ama kucaklaşmayı hangi istemeyişlerle erteliyorum. Hangi kabullenemeyişler var ertelediğim kendiliğimi kucaklayışta…

                                                                       &&&

Birbirimize uzanmayan eller, içimizdeki kendimize de uzanmıyor. Birbirimizi kucaklayamayınca içimizdekini de kucaklayamıyoruz…

Sevgili yoldaşım, O gün bize kucak açan Özel ve Güzel, biz tüm geri dönüşlere, kaybolmalara rağmen vazgeçmediğimiz için, ısrar ettiğimiz için, ertelemediğimiz, gerçekten istediğimiz için yollarını açtı.

O gün o yoldan habersiz geçen binlerce içinden bize yolunu açtı. İçimize bu vazgeçmeyişi, bu azmi koyan Rabbimize şükürler olsun…

Kaç kere döndük, başka yol girişi de yok dediğimiz halde, tekrar dönünce beliren yol girişi gibi, hangi tam da şimdileri hiç bilmeden hayatımızdan uğurladık, hakikatlerini bilsek bulsak da hakikatinin hakikatine erişemedik…

Yürek cennetlerimizi bulmaya arzu ve iştiyakımızla, yine tüm vazgeçmeyişlerimizle tutsak ellerimizi, güneşleri bizim için doğuran Rabbimizin adıyla yine çıksak yollara hangi Özel ve Güzeller kucak açar bize…

                                                                               &&&

O halde tekrar soralım..

-Bugün güneşin onun için açtığına inansaydı ve ertelemeseydi yolcu arzusunu, o gün onunla birlikte yola çıkan yoldaş da günün sonunda ‘’Bugün benim için açmış sanki güneş’’ der miydi?

-Evet, derdi…

                                                                               &&&

Hz. Hatice Validemiz güneşin kendi için doğduğuna inanarak, kararlılıkla, ertelemeden ellerini uzatarak Kâinatın Biriciğine, kâinata doğacak hakikat güneşine yoldaşlık yapmamış mıydı?

Nefise’nin koşuşu bu kucaklaşmaya aracılık etmek için değil miydi?

O gün biricik Sevgili ’ye de Hatice’nin güneşi doğmamış mıydı uzanan elleriyle…

Özel ve Güzelleri hatırlayıp sahip çıksak, unutmayı tercih ettiğimiz kendimize, yürek cennetlerimize de sahip çıkmaz mıyız?

                                                                              &&&

KİM BU ÖZEL VE GÜZEL?

-Ne dersin bir günde O’nu yazalım mı?

-Çok daha fazla heyecanlanmak, bulduğumuzda, gördüğümüzde daha çok sevinmek, sevinci ve mutluluğu çoğaltmak için sürpriz olsun, bir günde O’nu yazalım…

HİRA*

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top