Sevgili Yoldaşım…
Geceleri balkonda horlayan bir komşum var,. Sesi evin içine kadar geliyor, salonun içinde sesini duyuyorum her gece…
Yatsı oldu mu, namaz kılar kılmaz geçiyor olmalı uyku köşesine.. Hep aynı saatlerde uykuda.. Yaz aylarında balkonda uyumak güzel fikir, sanırım sıcağı da pek sevmiyor…
Nefes sesinden anladığım kadarıyla biraz da yaşlı galiba…
Dedem de her gece yatsıdan gelince balkona geçer, bir müddet kendi başına oturur, sonra odasına geçerdi, ama bu horlayan dede sanırım odasına geçemeden balkondaki sedirde uyuya kalıyor..
Yoksa yalnız mı yaşıyor, belki eşi de vefat etti, uykuya dalınca ‘hadi kalk uyuya kalmışsın’ diyeni yok galiba…
Sabah ezanı oldu mu kalkıyor olmalı, ses kesiliyor..
Erkenden uyuyunca namazdan sonra da uyku tutmuyordur tabi…
Biz tüm mahalle horlayan dedeyi dinliyoruz bu yaz…
Sevgili yoldaşım…
Duyduklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız hepsinde bize ait bir mühür var..
Hayatta yaşadıklarımız, şahit olduklarımız, öğrendiklerimiz, anın içindeki olay veya duruma dair bir yargı oluşturuyor..
Yargılarımız olmasaydı, her sürprize açık olsaydık, her sürprizi kabul edebilseydik, kendi zihnimizin mühürlerini bir kenara atabilseydik gönlümüzün genişliği hangi ölçü ile ölçülürdü?
Çalışmadan, emek vermeden elde ettiğimiz bir şey söyler misiniz diye sormuştum çocuklara…
Hepsi pek çok şey söylemişti daha sorumu sorar sormaz, hiç düşünmeden… Mesela,
-Ben resim yapıyorum diye atılmıştı içlerinden biri …
-Resim yapmak için emek harcamıyor musun, diye biraz yoklamak istediğimde düşüncelerini,
-Hayır, parmaklarımı dolaştırıyorum sadece kâğıdın üstünde…
-Peki, zaman harcamıyor musun bunun için?
-Çok kolay yapıyorum ki ben, bak böyle kayıyor parmaklarım kağıdın üzerinde ve resimlerim çok çabuk oluyor demişti…
Sevgili yoldaşım…
Severek, aşkla, coşkuyla yaptığı hangi şeyin emeğini ve bedelini sorsaydık bir çocuğa, hissettiği mutluluğun ve huzurun yanında ödediği bedel kaybolurdu…Tıpkı parmaklarını sadece kaydırarak resim yapan çocuk gibi..
Başarı bedel ister diyorlar ya , peki bedel tam olarak ne o zaman ve nasıl olmalı?
Bedel kendini yok edene kadar çabalamak mı? Kendini mi tüketmek bedel…
Kendini var hissettiğin yerdeki bedelin göstergesi kaç mesela?
Bedelden kastettiğimiz, yapılan fedakarlıklar, gösterilen gayret, verilen zaman gibi şeyler değil mi?
Tüm bunlar kişiye ve konuya göre değişkenlik göstermiyor mu?
Zormuş değil mi, anladın ne kadar zor olduğunu sende dedi, bir yakınım çapaladığım toprağı görünce…
Ben bunun kolay olduğunu hiç söylemedim ki, ben bunun çaba gerektirdiğini zaten bilerek fakat toprağı sevdiğim için seçtim dedim…
Öyleyse uzaktan göründüğü gibi olmadığını yaşayarak görüp, zorluğunu tadınca yapamayacağını anlamış olacaksın, hiç olmadı denedim diyeceksin, aklında kalmayacak dedi…
Birilerinin bedelini zor bulduğu, hepimiz için de zor mu olmalı?
Birileri için tercih edilmeye değer olmayan uğraşlar bizim için de mi öyle olmalı?
Zihnimizin mühürleri yine görevde mi? Mührü basmak için gösterdiğimiz inadı bıraksaydık, hayatımız daha yaşanılır olmaz mıydı?
Zor olan ne, kolay olan ne?
Mutluluğu taşıyan ve getiren hangi şey zor?
İçinde huzur ve sevgi bulunmayan hangi şey kolay?
Hz. Hatice Validemiz (r. anha), Hira’nın dik yamaçlarını kızgın güneşin altında çıkarken Sevgiliye kavuşmanın heyecanı yanında hangi zorluktan söz etmişti?
Hangi zorluk bu sevincin, bu aşkın verdiği huzuru bastırabilmişti?
Bedel ödendi ve başarı sağlandı diyelim. Başarının mahiyeti ne olmalı?
Mühürler şimdi de başarının kıyısı, köşesinde mi?..
Kitabı ellerden düşmeyen bir yazarın imza gününe gitmiş olup, yazarın yanına gelip, onu gördüğümüzde dış görünüşünü beğenmediğimizi farz edelim.
Eğer kitabın içeriğini gerçekten sevip değer verip önemseyerek bu imza gününe gelmişsek yazarı dış görünüşüne göre değerlendirmeyip onun başarısına yani aslında ortaya çıkardığı eserine odaklanmış olmaz mıyız? Ne ceketiyle kravatının uyumsuzluğuna ne giydiği ayakkabısına takılırdık…
Yazarın kitabının imza gününde olması dahi onun ödemiş olduğu bedellerinin başarıya dönüşmesini ifade etmiyor mu?
Benim mührümdeki bir yazara ait olan renk kombinasyonuna uymuyor diye ceket ve kravatı, puanını kırmalı mıyım?
Ben bir insanı eseriyle kıyafetini özdeşleştiremediğim için başarılı olamamış mı olacak?
Dışarıda birilerinin beni özdeşleştiremedikleri için ben kendimi başarısız mı sayacağım?
Kim bize nerede söyledi başarının tarifini de hep kendimizi dışarıyla kıyas ederek takdir eder olduk?
Hatta dışarıya da gerek olmadan, kendimiz kendimize mühürler bastık?
Kendimizi yargıladık, en fazla da biz kendi mühürlerimizle yine kendimizi..
Her şeye dair o kadar çok fikrimiz var ki, içimizdeki kriterlerimiz, hiç susmadı…
Yürek cennetimin sesini yine hangi zaman kıstım kime ve neye bakarak?
Niye duymuyorum yüreğimden yüreğime aferinlerimi…
Sevgili Yoldaşım…
Balkondaki horlayan dedeyi buldum.. Gecelerdir hangi balkonda diye merak içindeydim…Henüz göremedim ama karşımdaki evlerden birindeymiş…
Yalnız balkonda değil çatıdaymış…Dede yalnız da değilmiş biliyor musun, ailesi de yanındaymış…Gelen ses zaten sadece ona ait de değilmiş hatta, tüm ailesiyle birlikte uyukluyorlarmış…
Sevgili yoldaşım
Balkondaki yalnız yaşayan horlayan dede, çatıdaki horlayan genç baykuş ailesiymiş…
Tüm mühürlerimi kırabilir miyim izninle…
Aferin Size baykuş ailesi…
Yargısız alanda kalıp her türlü sürprize açık yaşamayı, başta kendim olmak üzere herkesi olduğu gibi kabul etmeyi, zor ya da kolay demeden sadece gönülden seçimler yapmayı, böyle olduysa kesin böyledir dememeyi, böyle olduysa acaba neler olabilme ihtimali daha var demeyi, yüreğimi, zihnimi genişletmeyi öğrettiğiniz için..
Teşekkürler horlayan baykuş ailesi…
Sevgili yoldaşım, aferinli horultular eşliğinde selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum…
Muhabbetler…
HİRA**
Hira’nın Yolculuğu okumayı tercih ettiğiniz için teşekkürler! Güncel yazılardan haberdar olmak için ücretsiz abone olun.